• Servet Yildirim

Büyüyoruz ama ek istihdam var mı?

11.01.2018 Perşembe 11:24
“Ekonomi hızlı büyürken işsizlik neden azalmıyor” şeklinde yakınmalar duyuluyor. Bunun en önemli nedeni, ara malları içeride üretmek yerine ithal etmek ve kayıtdışı istihdamdır.

Ekonomi hızlı büyüdüğü halde işsizliğin hâlâ yüksek düzeyde seyretmesi “Bu büyüme neden istihdam yaratmıyor?” yakınmalarına yol açıyor. Detaya inmeden önce bazı noktaları hatırlatmak gerek.
 
- Türkiye ekonomisinin büyüdüğü halde istihdam yaratmadığı doğru değil. Eylül ayı ile sona eren bir yılda ekonomi 1.2 milyon kişiye istihdam yarattı. İstihdam edilenlerin sayısı yüzde 4.5 arttı.
 
- Aynı dönemde işsiz sayısı ise 104 bin kişi, yani yüzde 3 azaldı.
 
- Bu dönemde Türkiye ekonomisi ortalama yüzde 7’nin üzerinde büyüdü.
 
Yapısal bir sorun
 
Ekonominin yüzde 7’nin üzerinde büyüdüğü halde istihdamın daha yavaş artması ve işsiz sayısının daha az azalması “büyümenin yeterince istihdam yaratamadığı”, “büyümenin yeterince istihdam dostu olmadığı” ya da “büyümenin istihdam yaratma kapasitesinin düşük olduğu” gibi ifadelerle açıklanabilir. Ekonomistler bu tanımları çok kullanırlar. Biraz kafa karıştırıcıdır. Kısacası, ekonomi büyüdüğü, üretim arttığı halde işsizlik eğilimin devam etmesi, istihdamda ekonomideki büyüme kadar artış sağlanamaması halidir. Çeşitli nedenleri vardır.
 
En önemli nedeni cari işlemler dengesinin de bozulmasına yol açan ekonominin yapısal sorunudur. Türkiye’de imalat sanayii üretebilmek ve ihracat yapabilmek için dışarıdan yüksek oranda girdi ithal etmek zorundadır. Sanayi nihai mamul üretmek için ihtiyaç duyduğu ara malları içeride üretmek yerine ağırlıklı olarak dışarıdan ithal edip, Türkiye’de montaj yapıyorsa bu tip üretim çok fazla personel istihdam edilmesine ihtiyaç duyulmaz.
 
Kayıtdışı istihdam
 
Kayıt dışı üretim ve kayıt dışı istihdamın yüksekliği diğer bir sorundur. Türkiye’deki mevcut işgücünün üçte biri kayıt dışı çalışıyor. Bu durum resmi istihdam rakamının düşük ve işsizlik oranının ise yüksek kalmasına neden oluyor. Özellikle 4 milyondan fazla sığınmacı ya da mültecisi olan bir ülkede sorun biraz daha ciddidir. Çok sayıda işletmede istihdam ihtiyacı düşük ücretlerle sosyal güvenlik şemsiyesi altında olmadan çalışmaya razı kaçak yabancı işçiler ile karşılanıyor. Türkiye’de ücret düzeyi çok yüksek olmadığı halde emek üzerindeki kamusal yüklerin yüksek olması da kayıt dışına yönelmeyi teşvik ediyor.



Asgari ücret artışı kayıtdışını artırmış
 
Bahçeşehir Üniversitesi’nin Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi istihdam konusunu en iyi takip eden kuruluşlardandır. Direktörleri Prof. Seyfettin Gürsel liderliğinde ürettikleri araştırma notları oldukça bilgilendiricidir.
 
Seyfettin Gürsel, Ozan Bakış ve Yazgı Genç’in son araştırma notuna göre 2016 başında yürürlüğe giren yüzde 30’luk asgari ücret artışı ülkede kayıtdışı istihdamı artırmış.
 
Kayıtdışılık oranındaki artış kendi hesabına çalışanlar arasında daha yüksekmiş. Yüksek asgari ücret artışı nedeniyle yükselen Bağ-Kur primi bu kesim için kayıtta olmanın maliyetini artırmış. Prim ödeyenler ödemelerini ertelerken, işverenler artan maliyet nedeniyle işten çıkarmaları yoğunlaştırmış. İşsiz kalanların bir bölümü ise küçük aile işletmelerinde kayıtsız çalışmaya başlamışlar.
 
Bulgular birçok ekonomist için sürpriz değil. Asgari ücret 2016’da 1000 liradan 1.300 liraya yükseltilirken bu öngörüler yapılmış, makroekonomik tahminlere dâhil edilmişti. Asgari ücretin artırılması seçime giderken verilmiş siyasi bir karardı. Gelir eşitsizliğini azaltma ve düşük gelirlilerin refahını artırma gibi sosyal faydalar da yarattı. Ancak kayıtdışılığı artırarak toplumsal refahı olumsuz etkiledi. Ekonomi böyle bir şeydir. Her kararın yan etkisi de vardır.



Meslek okullarına giriş özendirilmeli
 
Sanayi Bakanı Faruk Özlü’nün bir gazeteye verdiği mülakattaki ifadesi meslek yüksekokulu mezunlarına da kısa dönem askerlik hakkı verilebileceği gibi algılandı ama daha sonra bakanlık bir açıklama yaparak konunun “sanayicilerle yapılan bir toplantıda gündeme geldiğini, hükümetin gündeminde ise böyle bir konunun olmadığını” vurguladı. Keşke olsaydı.
 
Konu uzun bir süredir Türkiye’nin gündeminde. Bizde 800 dolayında meslek yüksekokulunda okuyan 750.000’den fazla öğrenci var. Bu okullar sağlıktan turizme, havacılıktan elektriğe kadar birçok temada ekonominin ihtiyaç duyduğu teknik elemanları yetiştiriyorlar.
 
Hani işsizlik vardı?
 
“Teknik eleman arıyorum ama bulamıyorum. Hani bu ülkede işsizlik vardı?” şeklindeki yaygın yakınmaların cevabı da buradadır. Türkiye’de binlerce üniversite mezunu iş bulamazken, birçok işletme ihtiyaç duyduğu ara eleman türü nitelikli personel ihtiyacını karşılayamıyor. Hemşiresinden CNC operatörüne kadar birçok teknik eleman istihdam piyasasında deyim yerindeyse kapışılıyor.
 
Bu tip teknik bilgi gerektiren işleri yapan elemanlar ya endüstri meslek liselerinde ya da yüksekokulların ilgili bölümlerinde yetişiyorlar.
 
Benim de tanığım çok sayıda erkek öğrenci meslek lisesinde okuyup kısa zamanda sanayide çalışmak yerine kısa dönem ya da yedek subay askerlik hakkından yararlanabilmek için dört yıllık üniversitelerin mezun olduktan sonra iş bulabilecekleri şüpheli olan bölümlerine gidiyorlar. Aynı şekilde meslek yüksekokullarının revaçta olan bölümlerine gidip iki yıl sonra aranan eleman olmak yerine dört yıllık okula gidip belirsizliğe atılıyorlar.
 
Mesleki eğitim
 
Eğer meslek yüksekokullarına da dört yıllık üniversite mezunlarına tanınan imtiyazlar tanınırsa eminim bunlara yöneliş artacaktır. Aynı şekilde sanayiye kritik önemde teknik eleman yetiştiren meslek liseleri de üniversite mezunları ile aynı olmasa da diğer liselere göre daha farklı bir statüye getirilebilir.
 
Önümüzde bir Almanya örneği var. Aşağı yukarı aynı nüfusa sahip olduğumuz Almanya’da 7.8 milyon genç mesleki eğitim alıyor. Türkiye ise rakam Almanya’nın 10’da biri dolayında. Sonuç ortada. Almanya sanayiye eleman yetiştiren bu öğretim yapısıyla 4 trilyon dolarlık bir ekonomi yaratıp sanayi 4.0’a geçerken, biz 800 milyar dolarlarda takıldık; orta gelir tuzağını tartışıp duruyoruz. Burada sorumluluk bu tercihleri yapacak olan öğrencilerde değil, bunun planlamasını, özendirmesini ve düzenlemesini yapacak olan otoritelerdedir.
 
 
Yazarın Önceki Yazıları