• Dr. Pelin Yantur

Neler oldu? Neler olacak?

24.04.2019 Çarşamba 09:56
2018 son çeyreğinde 2019’un planlarını yazıp çizmiş üzerine bir hayli konuşmuştuk…

“2019 yılından ne bekliyoruz? Yol haritamız ne olacak?” bir bir anlatmıştık. Şimdi ise zaman su gibi akıp geçmiş bir bakmışız ki yılın dördüncü ayını bitiyoruz.
Dört aya neler sığdırdık gelin bir bakalım…

Küresel çapta ABD- Çin tarafında gelişmeler yaşandı. Özellikle 2018 yılında ateşi yükselen bu anlaşmazlık Mayıs ayında anlaşma olacakmış gibi piyasada fiyatlanmaya başladı bile. D.Trump’ın birkaç hafta içerisinde ticaret müzakerelerine ait gelişmelerin açıklanacağını duyurması, Çin’in bir an evvel anlaşmanın olmasını istemesi küresel büyümeye yönelik tedirginlikleri biraz hafifletecek gibi duruyor. Haliyle uzlaşma olması ihtimali piyasalarda risk iştahını da artırıyor.
Gelelim diğer küresel bir meseleye, Brexit’e… Artık ucunu kaçırdığımız fakat bir şekilde taraflarca ortak yolun bulunacağına inandığımız, anlaşmasız Brexit olmayacağını varsaydığımız bu süreçte de gelişmeler devam ediyor. Risk iştahına katkısı var…

Bunun yanında FED’in güvercin duruşunun yarattığı olumlu havayı da işin içerisine dahil edince 2018 yılında küresel büyümeye yönelik endişelerle değer kaybeden gelişen ülkeler için bu kez fırsat doğuyor!

Peki TL bunların içerisinde ne kadar pozitif ayrışıyor? Koşullar bunu sağlıyor mu? İlk dört ayda yerel tarafta yaşananları gözden geçirmek gerek bunun için. Maddeleri alt alta sıraladığımızda en büyük etken tabii ki seçim belirsizliği oluyor bu süreçte. Seçim öncesindeki pozisyon alımı seçim sonrasında da belirsizliğin devam etmesiyle değer kaybı görülüyor.

Bunun yanında piyasadaki oynaklığını azaltmak için hacimsel değişikliğe gidilmesi yani swap hamlesi de yabancı yatırımcı nezdinde etki yarattı gibi duruyor. Tam bir normallikten bahsedemiyoruz bu aşamada. Çünkü bilmiyoruz şuan da kaç kişinin ne kadarla buluşamadığını… Ama borsanın yarısından fazlasının yabancıların elinde olduğunu düşündüğümüzde trade pozisyonunun ne kadar önemli olduğunu anlıyor, önlem alırken de yabancıyı küstürmememiz gerektiği sonucunu çıkarıyoruz.

Bu süreçte yaşanılan bir diğer gelişme de TCMB rezerv oranlarındaki azalış tedirginliklerine yönelik yapılan spekülasyonlar..  Ee tabi bunun üzerine de TCMB iletişimi şeffaflıkla ve zamanında kurmayınca piyasada volatiliteyi artırıyor.

Bir başka mesele de ABD- Türkiye ilişkilerinin tam bir netlik kazanamaması. S-400 meselesinin kesin çözüme kavuşamaması, Halkbank davasındaki belirsizliğin devam etmesi gibi meseleler piyasada tedirginliği devam ettiriyor.

Bunun yanında el bebek gül bebek gibi bakacağımız ilmik ilmik işleyeceğimiz o çok beklediğimiz yapısal reform paketimizle buluştuk. Fakat paketin açıklanma zamanının seçim belirsizliğinin devam ettiği sürece denk gelmesi ve paketin ayrıntılarının olmaması başta yabancı yatırımcı olmak üzere yatırım dünyasını tatmin etmedi gibi duruyor. Bu nedenle paketin potansiyel etkisini yansıtamadığını görmüş oluyoruz. Halbuki paket istediğimiz stratejik sektörlere de değiniyordu. İnşaat ve enerjiye… Alt kalemlerindeki yeterli açıklamayı bekliyoruz şuanda. En yakın açıklama tarımsal alanda. Heyecanla bekliyoruz.
Yaşanan tütün ürünleri ve benzin zammı ise enflasyondaki katılığın devam edeceği düşüncesini getirirken, yukarıda sıraladığımız gelişmelerle yaşanan kur oynaklığı güven problemini ister istemez ortaya çıkarıyor…

Bir de önümüzde İran yaptırımları bulununca… Sekiz ülkenin muafiyetinin sona ereceğini açıklayan ABD, bu konuda kararlı olduğunu söylüyor. 97.000 varil ticaretimiz var İran’la. Yüzde 40’lardan yüzde 17’lere kadar düşürdük. Takas yöntemini tartışıyoruz bu boyutta. Fakat bu anlamda yaşanan gelişmeler petrol fiyatlarındaki yükseliş sebebiyle enflasyondaki artış ve cari açıkta negatif bir etki yaratabilir. Ama bu sekiz ülke arasında en çok etkilenen ülke miyiz? Hayır! Zaten azaltılan bir ticaret mevcuttu. Karamsar olmamak gerek…

Evet ilk dört ayımız bu meseleler geçti. Önümüzde sekiz ay var. Potansiyeli iyi değerlendirmek gerek. Öncelikle iç haber akışlarıyla zaman kaybetmemiz gerek. Biliyoruz ki son yıllarda gelişen ülkelere eskisi kadar sermaye akımı olmuyor… Fakat en azından küreselde yaşanan gelişmeler gelişen ülkeler lehine biraz olsun şekilleniyorsa bizim bu aşamada güveni inşa etmemiz gerekiyor.

Bankacılık alanındaki reformların yanında kan kaybeden sanayi alanını da unutmamamız gerekiyor. Özellikle Türkiye- ABD ilişkilerini sanayi alanında ilerletecek işbirliği önemli.

Üretim odaklı olmamız şart!

İstihdam piyasasını düşündüğümüzde ise doğrudan yabancı yatırımcı olmazsa olmazımız. Sürdürülebilirlik bağlamında elzem.

Ekonomik verilere baktığımızda dipler görüldü gibi duruyor. İç ve dış politik belirsizlikleri ajandaya almazsak öyle duruyor. Şimdi çalışma zamanı. Çok çalışma zamanı!
 
Yazarın Önceki Yazıları