• Uğur Batı

Sürü psikolojisi ve mahalle baskısı

25.06.2018 Pazartesi 14:44

1841’de basılan Extraordinary Popular Delusions and Madness of Crowds (Olağanüstü Kitlesel Yanılgılar Ve Kalabalıkların Çılgınlığı) kitabının yazarı Charles Mackay şöyle diyor: “İnsanlar, hep söylenildiği gibi sürü halinde düşünür, sürü halinde çıldırırlar, ancak akıllanmaları tek tek ve yavaş yavaş olur!”

Aslında konuyu Mackay’in sözleri çok net özetliyor ama biz biraz kurcalayacağız. Bir gün Necip Fazıl Kısakürek’e çıkardığı mecmuanın kötülüğünü ifade kabilinden bir soru sormuşlar: “Herkes diğer mecmuaları (dergileri) alıyor, sizin çıkardığınız mecmuada bir sorun mu var ki satılmıyor?” Kısakürek çıkardığı derginin kalitesine o kadar emin ki, sürünün ne yaptığını umursamamış bile. Yapıştırmış cevabı. Tokat gibi: “Milyonların gittiği tuvalet kutsal olamaz.”

İnsanlar, çoğunluğun yaptığından etkilenirler, buna sürü psikolojisi diyoruz. Attığımız adımın sebebini bildiğimiz sürece sürüye uymanın bir mahsuru yoktur. Ancak, sürüye uyulan durumlarda atılan adımın sebebi pek aranmaz. Çoğunluğa uymanın bir sürü güzel yanı vardır: Daha önce de bahsettiğimiz gibi insan beyni tembeldir. Bu sebeple, sürü psikolojisinin birinci güzel yanı, düşünerek beynimiz yormak yerine çoğunluğun yaptığını yapmanın beynimize kolay gelmesidir. Zihnimiz düşünmekle yorulmaz. İkincisi, çoğunluğun yaptığı bir şeyin sonu kötü de çıksa, suçluluk psikolojisine kapılmazsınız. Kendi kendinizi “herkes aynı hatayı yaptı nasıl olsa” diye ikna edebilirsiniz. Dolayısıyla insanlar hataya grup halinde girerler, ancak çıkmaları pek de öyle olmaz. Hataya bir kere girince, insanların hatalarını fark etmesi tek tek olur.

Bununla ilgili bilinen en eski deneylerden biri Asch’e aittir. Bu deneyde, deneklere iki tane kâğıt gösterilmiştir. Birinci kâğıdın üzerinde, tek bir çizgi diğer kâğıdın üzerinde ise üç çizgi bulunmaktadır. Deneklerden beklenen ise, birinci kâğıttaki çizgiye en yakın uzunlukta olan çizgiyi ikinci kâğıttan bulmaktır. Deney bu kadar kolaydır: Sadece aynı uzunlukta olan iki çizgiyi bulmak. Deney iki farklı ortamda yapılmıştı. Birinci ortamdaki deneklerden yalnız başlarına, ikinci ortamdaki deneklerden ise bir grup insanın yanında karar vermeleri istendi. İkinci ortamda, gerçek deneğin yanına altı tane işbirlikçi denek alındı. İşbirlikçi denekler deneyi yapan kişiye yardımcı olmak için oradaydılar ve deneyi düzenleyen kişinin daha önceden kendilerine verdiği talimata göre yanlış cevabı vereceklerdi. Deneklerden cevaplarını sesli bir şekilde söylemeleri istendi. Yani herkes kendinden önceki kişinin cevabını duyuyordu.

Deneyin sonucu bir hayli ilginç. Denekler, grup baskısının olmadığı durumlarda % 99 oranında doğru cevap verdiler. Sonuçta iki tane aynı boyda çizgi bulmaları isteniyordu. Çocuk oyuncağı. Buraya kadar ilginç bir şey yok. Deneklerin yanına işbirlikçi denekler geldiği zaman ise sorulara ortalamada ancak % 63 oranında doğru cevap verebildiler. Bahsettiğimiz iki tane aynı uzunluktaki çizgiyi bulmak. İnsanlar bu kadar basit bir işte bile kendi fikirlerine güvenmiyorlar ve sürüyü takip ediyorlarsa, gerçekten kafa yormak gereken işlerde nasıl davranacaklarını bir düşünsenize... Kredi almak, muhtar seçmek, milletvekili seçmek, toplumsal bir konu hakkında fikir beyan etmek vs. gibi faaliyetlerde insanlar ne kadar kendi düşüncelerini uyguluyorlardır? Asch’in anlattığına göre deneklerin davranışları kendi içlerinde de bayağı farklılık göstermiş. Deneklerin yaklaşık üçte biri hiçbir şekilde gruptan etkilenmezken, bir kısmı ise sürekli grup ne derse aynısını söylemiş. Büyük bir şirkette yöneticilik yapmış bir arkadaşım bir gün bana şöyle demişti: “İnsanlar tek tek baktıklarında mükemmel, adil ve hakkaniyetli insanlar olabilirler. Ancak 3-4 yönetici bir araya geldiğinde aklın mantığın almayacağı haksızlıklara imza atabiliyorlar.” Grup psikolojisi insana gerçekten mantıksız şeyler yaptırabiliyor.

Sürü psikolojisinin bir diğer yansıması da arkadaş baskısıdır. İçinde bulunulan arkadaş grubu aslında doğru olmadığını bildiğiniz bir işi yapmanız için size itici bir güç oluşturur. Bu en çok lise öğrencilerinde görülür. Bir öğrenci, normal bir zamanda saygıyla konuştuğu bir hocasıyla, arkadaşlarının yanındayken biraz daha laubali konuşur. Çünkü arkadaşlarına hocayı “takmadığını” göstermeye çalışır. Aynı tip öğrenciler, sırf arkadaşları aldığı için aynı marka ayakkabıyı alır vs. ABD’deki polis raporlarına göre, arkadaşlarla beraber yapılan araba sürüşleri tek başına yapılan sürüşlere göre daha riskliymiş. Özellikle gençlerin arabada yanlarında bir kişi varsa kaza yapma ihtimalleri % 40 oranında artıyormuş, yanlarında iki kişi varsa kaza yapma ihtimali ikiye katlanıyor, eğer yanında ikiden fazla insan varsa da dört katına kadar çıkabiliyormuş.

Bir başka örnek olarak da son yaşanan finansal krizi verebiliriz. ABD’de yaşayan milyonlarca insanın ev fiyatlarının devamlı artacağını düşünerek ev alması ev fiyatlarını sürekli yükseltti. Devamlı yükselen ev fiyatlarını gören tüm Amerikalılar bir yolunu bulup ev almaya çalıştı. Ev alanların çoğu için en önemli motivasyon ev alan herkesin iyi para kazanmış olduğuydu. Herkes ev almak için çıldırıyor, bu trendin sürekli böyle devam edeceğini sanıyor, ancak akıllarına konut fiyatlarının bir gün düşebileceğini getirmiyorlardı. Tabi ki her sürüde olduğu gibi burada bir kısım insanlar kârlı çıktı. 2000-2005 arası ev alıp satanlar iyi kârlar elde etmişlerdi ancak bu sürüye katılıp da 2007 yılına ev sahibi olarak girenler de vardı. 2007 yılında ev fiyatları inanılmaz bir şekilde düşünce herkes birbirini suçlamaya başladı. “Bu kadar çok insan neden bu kadar büyük yanılgıya düştüler?” sorusu maalesef klasik ekonomi bilgisiyle cevap veremeyeceğimiz bir soru olarak karşımızda durmaktadır. Şüphesiz krizin birçok sebebi var ve ekonomistler bu sebeplerin neler olduğunu anlamaya çalışıyorlar. Ancak olaya insan psikolojisi ve sürü etkisi gözüyle de bakmadığımız müddetçe ekonomik bilgilerimiz de yetersiz kalacaktır.

Gazeteler ve artık sosyal medya sürü psikolojisini yönetmenin en kolay yoludur. Bir haber gerçeği yansıtsa bile insanların yaptığını sorgusuzca takip etmenin bir anlamı yokken, bir de haberler gerçeği yansıtmıyorsa? Bir haberin gerçek olmasına gerek yok, bu tarz medya ortamlarında dönen haberler herkes tarafından doğru kabul ediliyor. 6-7 Eylül 1955 olaylarını düşünün. Atatürk’ün Selanik’teki evinin bombalandığı haberi herkesi sokağa dökmüş, Rumlara yönelik kabul edilemez şiddet eylemleri toplumu ikiye bölmüştü. Ancak sonradan haberin doğru olmadığı ortaya çıktı ama bir defa iş işten geçmiş binlerce işyeri yağmalanmıştı. Birileri toplumun sürü psikolojisini çok profesyonelce yönetmişti. Çağımızda medyanın- özellikle sosyal medya- bu açıdan tam bir saatli bomba olduğu unutulmamalıdır.

SOSYAL KARŞILAŞTIRMALAR VE SLAVEN BİLİC

Toplumumuzda sürü psikolojisinin diğer bir versiyonu da sosyal karşılaştırmalardır. Kendimizi sürekli başkalarıyla karşılaştırırız. 2014 yılında Beşiktaş’ın teknik direktörü olan Slaven Bilic şöyle bir demeç verdi: “Bugün herkes mutsuz. Yalnız sahip olamadıkları şeyler yüzünden değil. Başkalarının sahip olduklarına sahip olamadıkları için.”

Restorana giden klasik bir Türk, mutlaka yandaki masadaki insanların ne yediğine bakar. Solnick ve Hemenway’in bu durumu tespit eden çalışmaları bir hayli ilginç. Bu ikilinin 1995’de Harvard Üniversitesi öğrencileri üzerinde yaptığı bir deneyde insanların başkalarının kazançlarına karşı olan tutumu ortaya koyuluyor. Bu deneyde öğrencilerden şu iki seçenekten bir tanesini seçmeleri istendi:

A: Başkalarının yıllık 25.000$ kazandığı yerde 50.000$ kazanmak
B: Başkalarının 200.000$ kazandığı yerde 100.000$ kazanmak

(Her iki durumda da ülkedeki fiyatların ve alım gücünüzün aynı kaldığını varsayın) diye soruldu. Sonuç gerçekten şaşırtıcı ve hiç de rasyonel düşüncenin açıklayabildiği cinsten değildi. Deneklerin çoğu (yaklaşık yüzde 56’sı) 100.000$ yerine 50.000$’ı tercih etmişti. Rasyonel bireylerin yüksek miktarda parayı tercih etmesi beklenirken, kendilerini diğer insanlarla kıyaslıyorlar ve bunun etkisiyle karar veriyorlardı. Toplamda çok para kazanmak yerine, başkalarına kıyasla çok kazanmayı insanlar daha fazla önemsiyorlar ve başkalarının daha çok para almasını istemiyorlardı.

Beyin bilinçli kararlar verirken, beynin prefrontal korteks bölgesi bu işle ilgilenir. Ancak Berns ve arkadaşlarının bulgularına göre insanlar sürüyle beraber karar verdiklerinde, çoğunlukla düşünmeden karar verdikleri için beynin prefrontal korteksini değil, oksipital ve paryetal bölgeleri daha çok çalışıyor. Bu bölgeler ise beynin daha çok görsel duysal işleriyle uğraşan bölgeleridir. Yani sürü psikolojisiyle verilen kararlarla, beynimizin düşünsel bölgesi ilgilenmez. Bazen doğru olup olmadığı sorgulamadan gruba uyarız. Bu beynimizin düşünmekten kaçmasıdır. Sürü psikolojisinde, doğru olanı aramak yerine yapılacak en zahmetsiz hamle gruba uymaktır. O sebeple sürü psikolojisiyle verilen kararlar çok sağlıklı kararlar değillerdir. Beyin genellikle hiç düşünmez. Burada insanlar kendilerine şunu söylerler: Eğer bir şey olacaksa da hepimize olacağı için, nasıl olsa herkesle beraber batarım ve devlet de bu tarz batışlara göz yummak yerine bir çözüm bulur. Maalesef bu düşünce doğru değildir. Kredi kartı mağdurları, borsada batırdıkları parasının telafisini yıllardır devletten bekleyen insanlar, 80’lerin banker mağdurları, Yimpaş/Kombassan gibi şirketlerin mağdurları vs. böyle düşünmüş olan, ama sorununa hiçbir şekilde çözüm bulunamayan insanlardan sadece bazılarıdır.
Ünlü yatırımcı Warren Buffett’in yatırımcılar için tavsiyesinin herkes için geçerli olduğunu düşünüyoruz: “Bir yatırımcının akla değil sabra ihtiyacı vardır. Bu sabrın ne sürünün tersine olduğu için ne de sürüyle beraber hareket edildiği için insana zevk vermiyor olması gerekir.”

Sürüyü takip etmek tamamen akıl dışı bir iş değildir. Yeter ki yaptığınızı kendi akıl süzgecinizden geçirmiş olun. Okuduğumuz ve duyduğumuz haberlerin önce doğruluğunu sonra da arkasından gitmemizi gerektirecek bir durum olup olmadığını mutlaka sorgulamalıyız.
 

Yazarın Önceki Yazıları