Piyasalardaki son hareketin tetikçisi cuma sabahı beklenenden yüksek gelen ABD saatlik ücret verisi oldu. Bu veriyle yükselen enflasyon beklentileri, Fed’in daha sıkı bir faiz politikası izleyeceği düşüncesiyle birleşince satışlar geldi. Buradan birkaç ders çıkaralım:
1) Uzun vadeli tahvil faizlerinin en önemli belirleyicisi enflasyon beklentileri. Enflasyon beklentilerindeki artış tahvil faizlerine bire bir yansıyor. Bu nedenle, piyasa faizlerini düşürmek ve bu şekilde yatırımları canlandırmak isteyen Türkiye’nin birinci önceliğinin enflasyonu düşürmek olması gerekiyor.
2) ABD piyasalarında ilk paniğin ardından Fed’in kredibilitesinin ağırlık kazanacağını ve enflasyondaki yükselişin kontrol dâhilinde gerçekleşeceği inancının yayılmasıyla birlikte tahvil faizleri ve borsanın sakinleşeceğini düşünüyorum. Dolayısıyla, her zaman gerekli olan güçlü ve güvenilir merkez bankası imajının özellikle panik durumlarında bir can simidine dönüştüğünün bir kez daha altını çizmek istiyorum. Her ne kadar Fed başkanı Powell daha yeni görevi devralmış olsa da Fed’in kurumsallaşmış yapısı yeni başkanın acemilik sürecini daha kolay atlatmasına izin verecektir.
Kötü senaryo ihtimali
3) Peki, piyasalardaki düşüş kontrol altına alınamazsa? Bu “kötü senaryo” ihtimalinin tetikleyicisi para ve maliye politikalarının ekonomiyi iki ayrı yöne çekmesi olabilir. Yani Fed bir taraftan tam istihdam noktasına gelmiş bir ekonomiye vurgu yapıp sıkı para politikası uygularken Trump’ın vergi indirimleri sonrası gevşek maliye politikasına devam etmesi enflasyonun Fed’e rağmen kontrolden çıkabileceği inancını doğurursa o zaman piyasalardaki düşüş devam
edip bir resesyonu tetikleyebilir. Buradan çıkacak ders ise ekonominin idaresinde para ve maliye politikalarının bir bütünlük ve uyum içerisinde çalışmaması durumunda ortaya çıkabilecek risklerdir.