• Servet Yildirim

ABD hızlı çıktı, sıra bizde

30.08.2018 Perşembe 13:32
ABD, Kanada ve Meksika arasındaki serbest ticaret anlaşmasının (NAFTA) değiştirilmesi çalışmaları diğer serbest ticaret anlaşmaları için de örnek olur mu? Mesela Avrupa Birliği ile Türkiye arasında 1995’te yürürlüğe giren Gümrük Birliği anlaşması da yenilenir mi?

ABD, Trump işbaşına geldiğinden bu yana ısrarla, Kanada ve Meksika ile imzaladığı NAFTA anlaşmasından artık zarar gördüğünü öne sürerek yenilenmesini istiyordu. Ve bu yönde hafta başında önemli bir adım atıldı. Meksika ile NAFTA serbest ticaret anlaşmasının değiştirilmesi için uzlaşmaya vardı. Kanada ile de benzer bir uzlaşmaya varması bekleniyor.
 
Bu adım diğer ticaret anlaşmaları için örnek olur mu? Mesela 1994 sonunda hayata geçen NAFTA serbest ticaret anlaşmasından bir yıl sonra yürürlüğe giren Türkiye-Avrupa Birliği Gümrük Birliği anlaşması da yenilenir mi?
 
Türkiye 1995’ten bu yana Avrupa Birliği ile bir “gümrük birliği” içinde. Bu sürede iki tarafın da ticaret hacmi defalarca katlandı. AB bu süre boyunca Türkiye’den aldığından 300 milyar dolar daha fazlasını sattı. Ama Türk sanayii de bu dönemde ciddi bir rekabet gücü kazandı. Fakat aradan geçen 20 yılda anlaşma zamanın gerisinde kaldı; ciddi bir yenilenme ihtiyacı doğdu. Bu konuda iki taraf arasında mutabakat zaptı da imzalandı, yol haritası bile çıkarıldı. Ama ilerleme yok ya da çok yavaş.
 
Kapsam genişleyecekti
 
Oysa yapılacak güncellemeyle gümrük birliğinin kapsamı genişletilecekti. Tarım ve hizmetler de dâhil edilecekti. Türk firmaları AB’deki dev kamu alımları pazarından pay alabilecekti. AB’nin üçüncü ülkelerle imzaladığı serbest ticaret anlaşmalarına Türkiye otomatik olarak taraf olacak, böylece mağdur olmasının önüne geçilecekti. Ankara AB’nin ilgili karar alma mekanizmalarında yer alacaktı. Türk mallarının taşınmasıyla ilgili bir liberasyona gidilecekti.
 
Temel önceliklerden
 
Kimi buna ‘upgrade’ diyor, kimi ‘güncellleme’, kimi de ‘modernizasyon.’ Adı ne olursa olsun, Türkiye’nin temel önceliklerinden biridir. AB’nin bu yenilemeye Türkiye kadar niyetli olmadığı belli oldu. Haziran sonunda yayımlanan AB Genel İşler Konseyi sonuç bildirgesinde, güncellenmenin gündemde olmadığı bilgisi paylaşılmıştı. Oysa 2015 Kasım ayındaki zirve kararlarında güncellenme konusu vardı. Hatta 2016 sonuna doğru resmi müzakere başlatılmasından söz ediliyordu. Özeti, AB bu işi sallıyor. Bizim kadar hevesli değiller.
 
AB’ye küsüp “Biz kendi yolumuza gideriz” demek çözüm değil. Çünkü Türkiye, toplam dış ticaretinin neredeyse yarısını AB ile gerçekleştiriyor. İstikrarlı ve büyük bir pazar. Bazı Ortadoğu ve Afrika pazarları gibi bir yıl iyi, 2 yıl kötü değil. Bizim için olduğu kadar AB için de Türkiye önemli. AB’nin en büyük 6’ncı ticaret partrneriyiz. Toplam ticaretlerinin yüzde 4’ünü bizimle gerçekleştiriyorlar. Sadece ticaret değil, sermaye girişinde de Avrupa büyük ve istikrarlı kaynak. Türkiye’ye giren sermayenin 3’te 2’si AB’den kaynaklanıyor. Türkiye’de 16.000’den fazla Avrupa sermayeli şirket var.
 
ABD ile Meksika arasındaki uzlaşmayla, görünen o ki iki taraf da kazanacak. Tartışmanın odağında otomotiv sektörü vardı. Yerli parça kullanım oranı artırıldı. Bu demektir ki daha fazla otomotiv parçası Almanya’dan, Çin’den ya da Japonya’dan ithal edilmek yerine Meksika ya da ABD’de üretilecek. Daha fazla yerel istihdam sağlanacak. Dolayısıyla, taraflar için kazan-kazan durumu söz konusu olacak. Aynısını Türkiye ve AB de yapmalı.



Konutta sıkıntı aşılacak mı?
 
Türkiye devasa konut stokunu eritmeye çalışıyor. Bu hafta açıklanan yeni kampanyayla bankalardaki tasarrufların ve yastık altındaki paraların konut alımına yöneltilmesine çalışılıyor. Kampanyayı cazip kılacak unsurlar var. Mesela fiyatta yüzde 10 indirim, peşinatın yüzde 10’da tutulması, 120 ay vade imkânı, yüzde 0.98 faiz, kefalet istenmemesi ve kur ile altın fiyatlarındaki artışın fiyata alıcı lehine yansıtılması gibi. Bunlar doğru yönde atılmış adımlardır. Çünkü konut sektöründeki sıkıntıyı stok eritmeden aşmak çok zor. Umut yabancıların alımlarındaydı. Yabancı talebi arttı ama beklendiği gibi patlama olmadı. Konut fiyatları demek ki yabancılar için hâlâ yeterince cazip seviyelere gelmemiş.
 
TÜİK’e göre haziranda bina inşaat maliyeti yüzde 2.38 artmış. Oldukça yüksek bir artış. Yıllık artış yüzde 25. İşçilik yüzde 16 artmış, malzeme maliyeti ise yüzde 29. Kur artınca böyle oldu. TL değer kaybetmeye devam ettikçe fiyat artışı sürecek.
 
Tablo sıkıntılı. Bir yanda zayıf talep ve satılamayan elde kalmış binlerce konut var, diğer yanda ise artan maliyetler. Çıkış için kısa vadede kâr etmekten çok, stoku paraya çevirebilmek daha önemli. Ondan sonra bir yerlerde denge sağlanacaktır. Reel konut fiyatları geriliyor. Eskiden bu anlamda dünyada pahalı ülkeler arasındaydık; şimdi orta sıralara geldik. Ama fiyat/kira oranında hâlâ şişkin ülkeler arasındayız. Bir zamanlar yüksek kira geliri elde etmek için konut almak cazipti. Şimdi bu cazibe kayboldu. OECD’nin 2010 endekslerinde 40 ülke arasında en şişkin 7’nci ülkeyiz. Son kampanyalardan sonra daha fazla kiracının ev sahibi olmasıyla bu baskı daha da artabilir.
 
Anlayacağınız, konut piyasasında bir şeyler değişiyor...



Tahminlere petrol ayarı
 
ABD’nin İran ve Venezuela’ya yaptırımları petrolde hesapları değiştirdi. Fiyatlar 75 dolar civarına yerleşince hesaplar yeniden yapılmaya başlandı. Geçen yıl sonundaki birçok makroekonomik tahmin Brent petrolün ortalama varil fiyatının 60-65 dolar arasında seyredeceği varsayımına göre yapılmıştı. Görüldü ki bu varsayım çok iyimser kalmış. Amerikan yaptırımlarının tamamen etkisini gösterdiği İran’dan dünya piyasalarına akan petrolün günde 1 milyon varil azalacağı tahminleri yapılıyor.
 
Aynı şekilde, Venezuela’nın petrol ihtiyacı da ekonomik zorluklar ve ABD yaptırımları nedeniyle 1 milyon varil dolayında azaldı. İki önemli petrol ihracatçısının satışlarındaki bu azalmaya ek olarak Nijerya, Libya ve Angola gibi Afrikalı petrol satıcılarının istikrarsız üretimleri de arz tarafını sıkıştırıyor. Bu tabloda petrol fiyatlarının yumuşaması çok kolay görünmüyor. Hal böyle olunca, tüm hesapları ve tahminleri buna göre gözden geçirmekte fayda var. Rakamlar üç aşağı beş yukarı değişebilir ama kabaca petrolün varil fiyatındaki her yüzde 10’luk artışın enflasyona 0.6 puan dolayında etkisi olduğu hesaplanıyor. Aynı şekilde varildeki 10 dolarlık artış ise petrol faturasını ve dolayısıyla cari işlemler açığını zaman içerisinde 4.5-5 milyar dolar dolayında artırıyor. Bizim gibi ithal petrol bağımlısı olan Hindistan hesaplamış; 10 dolarlık artışın büyümeye etkisi onlarda 0.2 puanmış. Bizde de bu düzeylerde bir etki söz konusu olabilir.

 
 
Yazarın Önceki Yazıları