• Dr. İnanç A. Sözer

TCMB’den neden faiz indirimi bekliyorum?

23.09.2021 Cuma 10:32
Son yazılarımda Türkiye ekonomisinde birikimli sorunlarla risk priminin bir türlü düşemediğini ve kapsamlı, kapsayıcı bir ekonomi programını hayata geçirmedikçe de küresel piyasalardaki iyimserlikten yeterince yararlanamayacağımızı çeşitli örneklerle ifade etmeye çalıştım. Türkiye’de kısır bir tartışma haline gelen Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) politika faiz kararında bugün yine bir kritik virajdayız. TCMB’nin doğru yaptığı hususları takdir ettiğimiz gibi geliştirmesi gereken hususları da dile getirmenin doğru olduğuna inanıyorum.

TCMB, enflasyon hedefini %5 yerine inandırıcı, gerçekçi ve güncel dinamiklerle uyumlu bir seviyeye iki seneliğine revize etmiş olsaydı bugün işi daha kolay olurdu. Daha da önemlisi bugün piyasa beklentilerinde bir faiz indirimini konsensüs haline getirebilecek iletişimi kurabilseydi, faiz kararı sonrası olası bir fiyatlama daha sınırlı kalacak hatta belki karar öncesi yeterince fiyatlandığından kararın TL’ye ilave bir etkisi de olmayacaktı. TCMB’nin iletişim stratejisini, TL’ye olan güven erozyonunun geldiği seviyeyi dikkate alarak gözden geçirmesi çok yararlı olacaktır. Beklediğim gibi makul bir faiz indirimi yapması durumunda, karardan önce piyasayı yönlendirememiş olsa da karardan sonra piyasaya kendini gayet iyi ifade edecektir. Merkez bankalarının iletişimini, bir önceki toplantı ya da raporlarına göre kelime değişikliklerini ve tonlama farklılıklarını dikkatli bir şekilde analiz etmek bir ekonomist olmak için elzemdir. Basın görevlileri ile ekonomistler arasındaki farklardan biri de bu kelime ve tonlama farklılıklarında para politikasına dair nasıl bir sinyal olduğunu okuyabilmekte saklıdır. Bu hassas terazi sadece ekonomistler için değil, politika yapıcılar açısından da etkin bir iletişim stratejisinin temel yapı taşıdır. TCMB’ye bu konuda önemli görevler düştüğü kanaatindeyim; özellikle de ülkemizde ekonomi politikasının tasarımı büyük ölçüde TCMB’nin üzerine bırakıldığı yönündeki görüşler hâkimken.

TCMB’nin bugün faize dair vereceği kararda matematiksel olarak üç olasılığı da makul görmek ülkemize özgü bir durum olsa gerek… Nadiren yaşanabilecek böylesi bir tabloyu kısaca özetleyelim:

1. Türkiye ekonomisi salgın sürecindeki bankaların olağanüstü yüksek kredi arzının yanı sıra genişlemeci küresel para ve maliye politikalarının desteğiyle bu yıl %9 seviyesinde oldukça yüksek bir büyüme ile yılı kapatacak gibi görünüyor. Büyüme oranı potansiyelin oldukça üzerinde olsa da kişi başına milli gelirde önemli bir iyileşme olmaması, büyümenin refahı artıramadığına, ülke geneline yayılamadığına ve maalesef vatandaşların mutluluk seviyesini yükseltemediğine işaret ediyor. Gelir dağılımındaki bozulmayı derinleştiren  ve bütüncül fayda üretemeyen bir büyümenin olduğu ülkede ekonominin geliştiği söylenemez. Türkiye yeniden kapsayıcı, müreffeh bir ekonomiye sahip olmayı hak ediyor ki bunun için özellikle tüm yatırımcıların ve yerli para birimini kullanan herkesin güvenini kazanacak politikalar hayata geçirilmeli. Faiz artsa da düşse de tek başına bunu sağlayabilecek bir araç değil, hatta mevcut koşullar altında faizin bu konuda bir etkisi olduğunu da düşünmüyorum. Zira döviz mevduatlarının neredeyse %70’i yaklaşık olarak 150 bin vatandaşa ait ve bu vatandaşların TL’ye dönmesini sağlayacak faiz oranının değil %19, %29 olduğundan bile emin değilim. Taleplerinin, faiz oranının düzeyinden daha çok, para birimlerine güvenmek olduğu aşikâr. Bu da uygulanan politikaların yapıcı, öngörülebilir ve güven aşılayan nitelikte olması ile mümkün.

2. Enflasyon son ayda piyasa beklentilerinin aksine ve fakat tahminimizle uyumlu olarak %19,25’e yükseldi. Eylülde de %20 seviyesine ulaşması şaşırtıcı olmayacaktır. Bu yıl alkollü içkiler ve tütün grubuna kanunen/rutin yapılan zamlar yapılmadığından, aslında Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın bütçe hassasiyetleri ışığında enflasyonun her an %20 yerine %25 dahi olması bizi şaşırtmamalı. Maalesef TCMB’nin de manşet enflasyona dair öngörülebilirliği bu denli azaldı. Piyasa algısıyla bakacak olursak da başta Bakanlık olmak üzere tüm paydaşlarla TCMB’nin ne kadar güçlü koordineli bir iletişim ve stratejileri olduğu muğlak. Bakanlık daha fazla sübvanse edemeyeceğini düşünüp alkollü içecekler ve tütün grubuna zam yapsa TCMB, faiz indirmeyi bırakın üzerine zaruri faiz artırma stresini de bırakır. Öte yandan gıda fiyatları, yıllardır çözümü her platformda birçok kesim tarafından dile getirilse de bir türlü çözülemeyen yapısal sorunlar nedeniyle yüksek seyrini koruyor. Çekirdek enflasyon ise ağustosta geriledikten sonra eylülde de hafif gerileyebilir; işte faiz indirimine en büyük dayanak da tam burası. O halde faizi indirmeye meyilli bir merkez bankası için enflasyon cephesi en ideal zamanlardan birinde olduğumuzu gösteriyor, zira enflasyon görünümünün bozulması sadece TL’nin seyrine, küresel enflasyon gelişmelerine değil aynı zamanda Bakanlığın bir kararına bakar.

3. Cari işlemler açığı ısrarla savunduğum üzere Türkiye’de kalıcı bir sorun olmaktan çıkmıştır. Ancak bir stok sorunu olarak dış borçluluğun nasıl azaltılabileceği, diğer bir deyişle artık cari işlemler dengesinin nasıl fazla verebileceği odak noktası olmalı.

4. Bütçe açığı Türkiye’nin esas zayıf karınlarından biridir. Bakmayın kamu borç stokunun milli gelire oranla %40’larda kaldığına, bir yılda bile iki katına dahi çıkabilir. Nihayetinde geçmiş veriler ve literatür, kamu borç stokunun özel sektör borcunun aksine yavaş azaldığını ancak hızla artabildiğini göstermektedir. Bütçe tarafında esas hedef ise uluslararası yatırımları çekebilmek için Türkiye’nin kurumlar vergisini nasıl düşürebileceği olmalıdır.

Türkiye’de makro dengeler maalesef güçlü bir senkronizasyonla yeniden tasarlanmaya ihtiyaç duyuyor. Hem mevcut ekonomi yönetiminde söz sahibi olan kişilerde hem ülkemizdeki diğer paydaşlarda yapılması gerekenlere dair gerekli stratejiler ve ev ödevi listeleri bulunuyor. Mesele kararlılıkla bunları hayata geçirmek için ihtiyaç duyulan acı reçetelerin gereğini yerine getirmek… Bunlara odaklanmadıkça faiz artsa da düşse de değişmese de TL’nin daha da erimesine yönelik yerli ve yabancı yatırımcıların pozisyon almasına şaşırmamalı. TL’ye güven aşılayacak olan faizin düzeyi değil, söz konusu politikaların hayata geçirilmesidir. Söz konusu politika açıklarını kapatacak kadar yüklü bir faiz artırımı gerekli gibi görünse de olasılık dışı olduğundan, mevcut dinamikler çerçevesinde değerlendirerek dengeleri gözeten ve kantarın topuzunun şaşmadığı bir faiz indirimi de anlayışla karşılanmalı. İşte bu nedenle bugünkü toplantısında TCMB’den 50 baz puanlık bir indirim bekliyorum. İletişimi iyi yapılırsa olası bir 50 baz puanlık indirimin de TL’ye etkisinin endişe edilecek kadar olmayacağını tahmin ediyorum. Unutmayalım ki, TL zaten reel olarak tarihi düşük seviyesinde kalmaya devam ediyor, hem de yaklaşık bir yıldır…

Yazarın Önceki Yazıları