• Dr. İnanç A. Sözer

Türkiye için kısır tartışmalara dönme vakti

12.08.2021 Cuma 18:12
Banka ekonomisti olarak, kıymetli dostum Türkiye Sınai Kalkınma Bankası (TSKB) kıdemli ekonomisti Şakir Turan ile tam 15 yıl önce aynı gün mesleğe başladık. Ülkemizde bazı meslekler var ki herkes ne hikmetse o işin uzmanıdır; iktisat bilimini okusun okumasın, bir grafikte trend çizip biraz para kazanabilen kişiler dahi kendini ekonomist olarak tanımlayabildiğinden belki de ekonomistlik bunların başında gelen mesleklerden biridir.  Oysa 15 yıl önce de bugün de Türkiye’de banka ekonomisti olarak çalışan iktisatçıların sayısı küçük bir tiyatro salonunu dahi doldurmaz. Üstelik de bu salonda olabilecek iktisatçıların yarısı da yurt dışında yaşayanlardır. Ben bu 15 yılın son 6 yılını kurumsal finansman danışmanlığı çatısı altında geçirdiğim için yeterince hakkını verememiş olsam da ilk 10 yıldaki merkez bankası toplantılarını izleme heyecanının son yıllarda kalmadığını rahatlıkla ifade edebilirim. Hâlbuki ilk zamanlarda Türkiye’yi küresel çapta yıldızı parlayan bir ülke olarak başta yabancı yatırımcılar olmak üzere topluma anlatmaktan büyük heyecan ve gurur duyuyorduk.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) politikaları yine ön planda olsa da maliye politikasından destek aldığında enflasyonu düşürüp kişi başına milli geliri 2002’deki 2.500 dolardan 15 bin dolara kadar yükseltebilecek vizyonu ve bunun için hayata geçirilen/geçirilmesi olası aksiyonları sıralamak ülkesini seven ekonomistler olarak bize çok iyi geliyordu. Son yıllarda ise ne zaman TCMB için faiz tahmini yapacak olsak yeni bir jargon geliştirmek zorunda kaldık: “Ne yapar?” mı yoksa “Ne yapmalı mı?”. Bu farklı bakış açıları hiçbir piyasa anketi ile somutlaşmadı ancak gerçekten de böyle bir anket yapılsa sonuçları sanırım iktisat kitaplarında iyi bir örnek olarak yer alabilir.



2018 yılından itibaren Türkiye’de makroekonomide gerçekleşen senkronizasyon kaybı tahmin edilenin ötesinde değişimleri de beraberinde getirdi. Bugün TCMB’nin politika duruşuna dair yapılan tahminler ve yorumlar ikircikli bir hal aldıysa sebebini buna bağlamak gerektiği kanaatindeyim. Bugünkü toplantısında TCMB beklentilere paralel olarak politika duruşunu değiştirmezken, bir sonraki toplantısına dair herhangi bir mesaj da vermedi. Ancak metne eklediği yeni bir ifade var ki, fırsatını bulduğu anda faiz indirmek isteyen bir merkez bankasını andırıyor: “Cari işlemler dengesinde görülen iyileşme eğilimi fiyat istikrarı hedefi için önem arz etmektedir.” Enflasyon rakamlarındaki olumsuz seyirden huzursuz olan TCMB bu cümle ile enflasyon görünümüne dair iyimser bir döneme girileceğine dair öncü bir sinyal olarak cari işlemler dengesi verilerine odaklanmak istediği izlenimi veriyor. Çünkü sadece enflasyona bakıyor olsaydı, muhtemelen Kasım ayına kadar %19 civarında kalacak enflasyon nedeniyle herhangi bir faiz indirimi gündemde olamayacaktı. Olası bir faiz indiriminin ne işe yarayacağını tartışmak kadar, “faiz indirilmezse hatta artırılırsa ne olur” sorusunun da haklı bir tartışma konusu olması, herhalde dünya genelinde eşine ender rastlanan bir durum olarak ülkemize nasip oluyor. Biz işte son yıllarda bu kısır tartışmalar ile zamanı heba edip sonuçta bugün TL’nin reel olarak rekor düşük seviyeye gerilemesine ve enflasyonun da dünya genelinde potansiyelimize kıyasla hak etmediğimiz bir lige düşürecek kadar yüksek seyretmesine maruz kaldık. Elbette ekonomistlerin tahmin yapmasını gerektiren ana verilerden biri faizin düzeyidir ancak bugün faiz tahmini yaparken kurallı iktisat politikalarının bize öğrettiklerinden daha çok dışsal etkenlerin dozuna odaklanıyoruz. Hal böyle iken mevcut koşullara dair analizi ve TCMB açıklamalarını hassas bir teraziyle yorumlamalıyız.

Türkiye bu yıl enflasyonu sınırlı tutmak amacıyla enflasyonda ve kamu maliyesinin finansmanında önemli paya sahip olan tütün ve alkollü içecekler grubuna kanunen belirlenen zamları yapmayarak yaklaşık %4,6 oranında enflasyonist etkiyi yansıtmadı. Eğer söz konusu zamlar kanunen belirtildiği şekilde yapmış olsaydı, son gelen Temmuz ayı yıllık tüketici enflasyonu %19 değil %23,5 seviyesinde olacaktı. Bu durum bütçenin de 93 milyar TL gibi birçok bakanlık bütçesinden daha yüksek bir gelirden Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın mahrum kalmasına yol açtı. Buna rağmen enflasyonun %19’da kalması ise işin cabası. Kamunun ve reel sektörün finansmana rahatlıkla ve düşük maliyetle ulaşabilmesi için faizlerin düşük olması, TL’nin hak ettiği değere yakınsayarak enflasyonun ve birikimli hayat pahalılığının azalması için de faizlerin yüksek seyretmesi tercih ediliyor. Bu çıkmaza dışsal etkenler de eklenince Türkiye’nin bugünlerde yeniden kısır tartışmalara döndüğü izlenimi veriyor. Önceki tecrübeler bu tartışmaların sonunda faizlerin düşük, TL’nin ise daha değersiz olması ile sonuçlandığına işaret ettiğinden bıçak sırtında bir kırılganlıkla son günlerde finansal piyasalarda stresin arttığını gözlemliyoruz.

Türkiye hem jeopolitik konumu hem mevcut değerlemeleri sayesinde, uzun vadede yatırımcılarına çok büyük fırsatlar sunuyor. Söz konusu uzun vadeyi yakınlaştırmak ise politika yapıcıların makroekonomik istikrarı güçlendirmeyi önceliklendirecek koordineli ve eşgüdümlü aksiyonları ile mümkün. Bu aksiyonların alınabileceğine dair inandırıcı bir ekonomi programı hayata geçirilebilse TL’ye güven artar ve enflasyonla beraber faizler de hızla düşer. Maalesef şimdilerde bu ihtimal düşük olduğundan, son dönemdeki gelişmeler Türkiye için alışılagelmiş kısır tartışmalara dönme vaktine yaklaşıldığına işaret ediyor. TCMB’nin bugünkü bir önceki aya göre karbon kopyadan geçirilmiş açıklamaları, özellikle ABD’de enflasyonist kaygılardaki artışa bağlı olarak para politikasının normalleşeceğine dair beklentiler ışığında ABD tahvil faizlerinin yükseldiği bir ortamda, TL’yi korumaya yetmiyor. Buna rağmen ekonomistlerin TCMB faiz tahminlerinin ise, olası bir faiz indiriminin etkisine dair tartışmaların sonucu tatminkâr bir noktaya çıkmasa ve bugünkü açıklamalar aksini söylese dahi, toplantı gününe kadar değişebileceğini düşünüyorum. Peki bu kısır tartışmalar yerine neleri mi konuşmalıydık? Zigzaglı bir büyümedense ihracat odaklı sürdürülebilir büyümeyi nasıl sağlarız? Yangınlarla kül olan ormanlarımızı yeniden nasıl kazanırız? Birikimli hayat pahalılığından nasıl kurtuluruz? 15 yıl önceki gibi yeniden nasıl (u)mutlu oluruz?

Yazarın Önceki Yazıları