• Dr. İnanç A. Sözer

Yüreğimiz yanarken umudu koruyabilmek

05.08.2021 Cuma 11:56
Türkiye maalesef bir haftadır orman yangınları nedeniyle büyük bir doğal afet yaşıyor. Ülkemizin tamamında afetin yansımaları ve farkındalığı gereken etkiyi yapamamış olabilir ancak kanaatim o ki geçen yıl yaşanan Elazığ ve İzmir depremlerinden sonraki en büyük doğal afeti bugünlerde yaşıyoruz. Can kaybının fazla olmayışı ile teselli bulmamıza rağmen, kaybettiğimiz doğal kaynaklarımızın telafisi diğer doğal afetlerdeki maddi kayıplarımız gibi kolay kolay mümkün olamayacak ne yazık ki… Neyse ki böyle zamanlarda toplumsal duyarlılığımız halen güçlü de hemen kenetlenebiliyoruz. Bizde ilk haber aldığımız andan itibaren yaşanılan şokun yanı sıra çaresizlik hissi ön plana çıkınca, bu haftaki yazıda en azından farkındalığa bir katkısı olur ümidiyle konunun ekopolitiğini ele almak istedim.

Önyargıların aksine orman varlığında dünya genelinde gelişen bir noktada olan Türkiye, ormanları koruma ve orman servetini dünya ortalamasına yakınsatma konusunda maalesef geride kalıyor. Dünyanın üçte biri ormanlarla kaplı iken, Türkiye’nin ancak dörtte biri orman. Dünyada ortalamada her bir insana 0,52 hektar orman düşüyorken, bir zamanlar tarım ülkesi diye gurur duyduğumuz ülkemizde her bir vatandaşa düşen ormanın payı dünya ortalamasının yarısı kadar. Dünyada zannedilenin aksine orman kayıplarının azaldığı dikkate alınırsa, dünya ortalamasına ulaşabilmemiz mevcut ivme ile -ki 2010-2020 döneminde orman varlığını en hızlı artıran 6. ülke olmamıza rağmen- yıllar sürecektir. Gıda ve Tarım Örgütü tarafından hazırlanan Küresel Orman Kaynakları Değerlendirmesi Raporu’na göre, orman varlığını artıran ülkeler sıralamasında dünyada 2020’de 2015’teki 46’ncı sıradan 27’nci sıraya yükseldik. Milli gelir sıralaması ile kıyaslandığında, hak ettiğimiz noktada olmadığımız aşikâr. Üstelik de hızlı yükselişte yetersiz kamu politikalarına rağmen, ülkece oksijenin kıymetini fark etmemiz ve refah seviyesinin 2002’ye göre artmasıyla beraber fidan bağışlarına geniş bir kesimden bütçe ayırabilmemizin etkili olduğu kanaatindeyim. Nitekim ülkemizde farkındalığı artıracak bir gün olarak Milli Ağaçlandırma Günü’nün ilk defa 2019 yılında ilan edilmesi ve TEMA Vakfı yıllar önce öncülük yapsa da vatandaşların rahatlıkla ülkemizin her bir güzide yerine fidan bağışı yapmaya imkân sağlayan Geleceğe Nefes adlı ağaçlandırma projesinin de henüz üç yıl önce hayata geçirilmiş olması dikkat çekici.

Orman varlığımız daha hızlı nasıl artabilirdi? Elbette sebebi ne olursa olsun (eko-terör ya da iklim bozulması), doğayı hunharca kullanmamamız ve doğaya dedelerimizin anneannelerimizin gösterdiği teveccühü göstermemiz hayati öneme sahip. Ama benim bu soruya cevabım, yıllardır sosyal devlet konularını tartıştığımız hemen hemen her konuda birçok platformda dile getirdiğim üzere, ülkece en önemli eksikliklerimizden biri olarak gördüğüm vergi bilincini edinebilmemizde gizli… Türkiye uzun vadede çok yüksek bir potansiyel vaat ediyor ancak bir üst lige çıkabilmemiz için gereken yapısal dönüşümlerin başında, her bir vatandaşın birer vergi ödeyicisi olarak kamunun kendilerinden topladığı vergileri nereye harcadığını sorabilmesidir. Bugünün gelişmiş ülkeleri ile çoğu gelişmekte olan ülke arasındaki farkların başında da vergi bilincinin varlığı gelmektedir. Türkiye’de ormanların geliştirilmesi, yönetilmesi ve korunması Tarım ve Orman Bakanlığı’na bağlı olan Orman Genel Müdürlüğü’nün (OGM) sorumluluğunda. OGM’nin bu yılın ilk yarısında gelirleri geçen yılın aynı dönemine göre neredeyse 2 kat artarak 1,9 milyar TL’ye yükselirken, giderleri %18’lik sınırlı artışla 1,6 milyar TL olarak gerçekleşti. Giderlerin %60’ı personel giderleri kaynaklı olması ayrı bir tartışmayı gerektirebilir ancak nette bütçe fazlası veren bir genel müdürlüktense yangın söndürme konusunda araç parkuru ve donanımı daha geniş bir kurum olmasını sanıyorum hepimiz tercih ederdik. 2021 yılı için 4,2 milyar TL’lik gider ve 0,8 milyar TL’lik yatırım harcaması öngörülmüş olsa da özellikle söz konusu yatırımların sadece 8’de birinin yapılabilmiş olması da düşündürücü… Muhtemelen kamu dengelerinde artan tasarruf ihtiyacından OGM, kendi gelirleri, bağış ve yardımlar sayesinde diğer kurumlara kıyasla görece daha fazla nasibini almış olsa gerek ki böyle bir tabloyla karşı karşıyayız. Hazine’nin OGM’ye faaliyetlerini sürdürmesi için yaptığı yardımlar için 2021 genelinde 1,6 milyar TL bütçe öngörülürken, yılın ilk yarısında sadece 284 milyon TL’lik yardım yapılmış olması dikkat çekici. OGM 2021 stratejisini hazırlarken 26 adet helikopter almak istemiş ancak görece yüksek net gelirine rağmen herhalde tasarruf tedbirlerinden dolayı 1 adet dahi alamamış.



Öte yandan Meteoroloji Genel Müdürlüğü verilerine göre, Türkiye değişen iklim koşullarına da bağlı olarak son iki yılda doğa kaynaklı 1940’tan beri etkisi en yüksek afetlere maruz kalıyor. Bunun için doğayı koruma konusunda ve geleceği düşünmeden tüketme konusunda herkesin bugünkü musibetten ders alıp çok daha hassas olması gerekiyor.

Son günlerde başta Muğla ve Antalya gibi turizmin kalbi şehirlerimizde olmak üzere ülkemizin yaklaşık yarısında yaşanan yangınlar yüreğimizi derinden yakıyor. Umarım böylesine bir doğal afetin tekrarlanmaması için gerekli dersleri alır, yeniden olması halinde nasıl etkin bir şekilde mücadele edilebileceğini öğrenir ve vergi bilincine sahip olabilmek için de gerekli çalışmaları yaparız. O ana kadar yapabildiğimiz en kıymetli desteklerin başında her doğal afette olduğu gibi ülkemiz ve yangına maruz kalanlar için dua etmek geliyor. Türkiye nereden bakarsanız bakın çok güçlü bir ülke ve elbette bu felaketin de yaralarını saracaktır. Yeter ki kalkınma için gereken yapısal dönüşümler bir an önce hayata geçirilebilsin. Unutmayalım ki, “ormanlar sadece ağaç değildir; hayattır, sağlıktır, huzurdur, mutluluktur.”

Bu farkındalıkla ülkesini seven bir ekonomist olarak, içinde bulunduğumuz zor günlerde her şeye rağmen karamsarlığa kapılmadan ümitvar olmamız gerektiğine inanıyorum.

Yazarın Önceki Yazıları