• Dr. İnanç A. Sözer

Bayram sonrası piyasalar

26.07.2021 Pazartesi 13:30
Temmuz ayı birçok kişi için uzun bir tatille birlikte geride kalıyor. Bayramla birleştirilen bir aradan sonra, Türkiye’de makroekonomideki kırılganlıkların gölgesinde TL cinsi varlıkların bir müddet daha sakin kalmaya devam edeceğini tahmin ediyorum. Bununla beraber, havalar Temmuz’da olağanüstü sıcak geçiyor olsa da finansal piyasalar için özellikle Ağustos ortasından itibaren daha sıcak olmaya aday…

Enflasyon baz etkisiyle Kasım ayından itibaren düşecek ancak hangi seviyeden düşeceğini anlayabilmek için Kasım’a kadarki enflasyonun seyri piyasalarda risk oluştururken, mevcut veriler de olumsuz bir görünüme işaret ediyor. 3 Ağustos’ta açıklanacak Temmuz ayı rakamlarına gıda fiyatları nispeten olumlu etki yapacak olsa da son zamlarla birlikte yıllık enflasyonun Temmuz’da %18,1 ile son 26 ayın en yüksek seviyesine ulaşacağını öngörüyorum. Mayıs’ta yıllık enflasyonun %16,6 olduğu dikkate alınca enflasyondaki hızlı yükseliş Merkez Bankası’na faiz baskısı olarak sirayet edecektir. Dolarizasyonu (mevduatlarda dövizin payını) düşürmeye yönelik son zorunlu karşılık ayarlamasının etkilerinin gözlemlenmesi için zamana ihtiyaç duyan TCMB, faizleri bir müddet daha düşürmeyeceği yönündeki söylemini yineleyerek bekle-gör politikasını koruyacaktır. Bu noktada sayısı her geçen gün artan faiz artırımını savunan birçok meslektaşımdan ayrıştığımı yinelemek istiyorum. Türkiye’de enflasyonla mücadelenin kısa vadede odağında TL’nin değer kazanması yer aldığı ve yabancının uzunca bir müddet TL cinsi varlıklara ilgisizliği dikkate alındığında, TCMB’nin ilk hedeflerinden birinin döviz mevduatlarını TL’ye çevirtebilmek olduğu söylenebilir. BDDK’nın son verilerine göre, Türkiye’de toplam 124,8 milyon hesap içinde 1 milyon TL (yaklaşık 117 bin dolar) üzeri mevduatı bulunan hesap sayısı sadece 319.815. Dolayısıyla 84 milyon nüfusun içerisinde banka hesabı bulunan sayısına oranla bakıldığında, kabaca 150 bin vatandaşın TL’ye ilgisini artırmasından bahsediyoruz. Diğer bir deyişle, TCMB’nin söz konusu 150 bin kişinin TL’ye teveccühü artsın diye faiz artırımı savunuluyor. Son üç yıldaki gelişmelere bakıldığında, elimizde bir veri maalesef yok ama ben söz konusu vatandaşları memnun edecek bir faiz seviyesinin öyle birkaç yüz puandan ibaret olduğunu ya da memnuniyet yaratacak faktörün sadece faizin seviyesi olduğunu hiç zannetmiyorum. Hal böyle iken TCMB’nin olumsuz bir şok gelene kadar izleyebileceği en iyi yöntem olan bekle-gör politikasını sürdürmesini destekliyorum. Yeni Başkan için bu noktada en büyük zorlukların başında faizleri düşürmeden sabırla enflasyonun düşmesini beklemesiydi, bunu beş aydır başarıyla sürdürmesini takdir etmek lazım.

Türkiye ekonomisi yüksek enflasyon, yüksek işsizlik ve peyderpey zorlaşan hayat pahalılığı ile kırılgan bir ekonomik ortamdan geçiyor. Zayıf TL’nin müsebbibi sadece ekonomik veriler olmadığını anlamak ve makroekonomideki değişimi de iyi okumak gerekiyor. Daha önce de çeşitli platformlarda dile getirdiğim üzere Türkiye on sene önce zayıf karnı olarak tanımlanan cari açıktan kalıcı bir şekilde kurtuldu. Türkiye ekonomisinde cari işlemler açığı artık bir sorun değil, bunun yerine zayıf karnı refah seviyesindeki kayıplar, hızla genişleyen bütçe açığı ve akım kalıcı bir şekilde düzelmiş olsa da stok olarak yüksek dış borçluluk. Özellikle salgın sonrası hayatın normalleşmesine paralel yeniden artmaya başlayan turizm gelirleri ile yakın zamanda cari işlemler açığının hızla toparlandığı görülecektir. Son üç yılda kur ve talep gelişmeleri, artık tüm şirketleri ihracat yapmaya ve ihracatlarını artırmaya zorladı/zorluyor. Paradigma değişiminin faydalarını 2023’ten sonra çok daha belirgin bir şekilde göreceğiz. Nitekim net altın ve enerji ithalatı hariç cari işlemler dengesindeki gelişmeleri gösteren grafik incelendiğinde, Türkiye’nin çekirdek cari işlemler dengesini -salgın kaynaklı turizm gelirlerindeki erozyona rağmen- kayda değer bir şekilde toparladığı açıkça görülüyor. Bu yönüyle uzun vadede Türkiye ekonomisi için kesinlikle iyimser olmak gerekiyor. Ancak çekirdek cari dengenin fazla vermesi ve yakın gelecekte daha yüksek fazlalar verecek olması, kısa vadede TL’yi değerlendirmiyorsa politika yapıcıların da şapkayı önüne alıp iyice düşünmesi ve TCMB’ye destek olması makroekonomik istikrar için hayati öneme haiz. Özellikle de bayramdan önceye kıyasla bugünlerde günlük Covid19 hastası kişilerin neredeyse 3 misli arttığını dikkate alırsak, yeniden kapanma riski ile yüzleşeceğimiz bir döngüye doğru ilerlerken ekonomideki riskleri kontrol etmeye ihtiyaç olduğu aşikâr.

 
 
Reel olarak tarihi en düşük seviyesine gerileyen TL’de halen ilave değer kayıpları bekleniyorsa sebeplerini anlayıp daha fazla vakit harcamadan çözümlerine odaklanmalıdır. Bugün yabancı yatırımcıların talepleri göz ardı ediliyor olabilir ancak unutmamak gerekir ki Türkiye’de geleneksel olarak payı düşük dahi olsa marjinal fiyat belirleyici yani fiyatların yönünü şekillendirici yatırımcılar yerliler değil yabancılardır. Cari işlemler açığındaki olumlu seyir, dış borç stokumuzu düşürmeye yetecek kadar yüksek olmadığı müddetçe bu yapı değişmeyecektir. Güzel bir bayramı geride bırakırken bayram tadında bir sonbahar geçirmek için bu gerçekleri kabullenip TCMB’nin zorluklarla mücadelesine destek verilmeli… 
Yazarın Önceki Yazıları