• Dr. İnanç A. Sözer

Eyvah salgın bitiyor!

24.05.2021 Pazartesi 11:52
Bakmayın yazının başlığına, elbette bir yanımız çok seviniyor, salgının etkileri hafifliyor ve tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de 1,5 senenin biriken yorgunluğu ve psikolojik tahribatları geride kalmak üzere...

Neyse ki sürü bağışıklığı ve kapanmaların etkisiyle sadece bir ayda günlük vaka sayıları 60 binli sayılardan 8 binlere kadar geriledi. Sayın Uğur Şahin’in çok kıymetli özverili ve duyarlı çalışmaları sonucunda, müjdeli aşı anlaşması haberinin ardından da yakın zamanda ülkemizin neredeyse tamamı ya hastalığı geçirdiği için antikorlu ya da aşılanmış olacak. Peki o zaman sorun nerede? Üç yıllık birikimli sorunlarımızı gölgeleyen salgın koşullarının geride kalacak olması, ekonomideki sıkıntılarla daha net yüzleşmemize neden olacaktır. Çünkü salgın öylesine büyüdü ki birçok ekonomik sıkıntı onun gölgesine sığındı. Salgın ülkemize 2020 başında sirayet etse de 2019’dan beri agresif bir şekilde kullanılan döviz rezervlerini bile salgın koşulları ile açıklar hale gelmiştik. IMF verilerine göre, Türkiye dünyada önde gelen ülkelerin aksine bugüne kadar yeterince mali teşvik vermeyen sadece ucuz/kolay borçlanma imkânı sunan bir ülke oldu. Olağanüstü kredi genişlemesindeki ödemesiz süreler de sona erdi ve gelir üretebilen firmalar aldıkları kredileri ödemeye başladılar. Salgının bitmesi ile günlük hayat normale dönecek olsa da artan faiz ve girdi maliyetleri, zamanında verilmeyen hibeler ve yaklaşık 9 aydır kredilerin enflasyondan (faiz oranlarından) arındırıldığında reel olarak daralması nedeniyle ne yazık ki, firmalar için hayat kolay kolay normale dönemeyecektir.

OECD verilerine göre, Türkiye salgın döneminde bölgedeki en yüksek reel büyüme oranlarından birine ulaştı ancak işsizlik oranı da en yüksek gerçekleşen ülkelerden biri oldu. TÜİK’in geçen hafta açıkladığı verilere göre de geniş kapsamlı işsizlik oranı %6 civarında reel büyüme kaydettiğimiz ilk çeyrekte 2020 sonundaki %26,8’den %27,8’e yükseldi. Ve bu işsizlerin yaklaşık üçte biri bir yıldan uzun süredir işsiz yani salgından önce de iş aramaya devam ediyorlardı. Önceki yazılarımda da ifade ettiğim gibi, ekonomide kaybolan senkronizasyon nedeniyle Türkiye’de şirketler artık zaruri bir verimlilik artışına başvurmuş durumda ve eskiye kıyasla ne yazık ki reel büyüme oranları istihdama aynı şekilde yansımıyor. 2020’de büyümeyi başarabilen nadir ülkelerden biri olmamamıza rağmen 2009’daki -%5 daralma ile aynı seviyedeki işsizlik oranı ile yılı tamamladık. Diğer bir deyişle, Türkiye ekonomisi 10 sene önce %5 daralırken de 2019’da %1 büyürken de işsizlik oranı aynı seviyede gerçekleşti. 2019’dan beri görece yüksek reel büyüme oranlarına rağmen, işsizlik oranı yerinde saymaya devam ediyor.

 
Kaynak: Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2021 yılı için yazar tahmini

30 Haziran’da kısa çalışma ödeneği, nakdi ücret desteği karşılığında ücretsiz izin imkanları sona ererse bu resim çok daha net bir şekilde ortaya çıkacaktır. Keza hayat normalleşirken, birçok firmada ofislere eskisi gibi dönüş olmadığını da görmüş olacağız. Bu da sokaktaki simitçiden personel servislerine kadar bir dizi dolaylı sektörü olumsuz etkileyecek. Bu noktada, Develi Restaurantları Yönetim Kurulu Üyesi Nuri Develi’nin de borçlu esnafın çarkları döndüremeyeceğini vurgulayarak yaptığı “Yeme-içme sektöründe 2 milyon istihdam kaybı olacak. Restoranların %30’u normalleşmede kapılarını açamayacak” analizi dikkat çekici. Oysa gelir kaybı yaşamayanlar başta olmak üzere milletçe psikolojik yorgunluğu üstümüzden atabilmek için restoranların, otellerin ve eğlence merkezlerinin açılmasını sabırsızlıkla bekliyoruz. Yani en az etkilenen sektörler bunlar olabilirdi eğer salgın sürecini daha iyi yönetebilseydik.

Salgın sürecinde devlet teşviklerinde ilgili sektörlerde vergilerin ötelenmesini değil düşürülmesini/iptalini, kayda değer tutarlarda hibeleri, olağanüstü ve irrasyonel borçlanmaları değil özellikle ulusal sermaye niteliğindeki kritik şirketlerin seçilerek sermayelendirilmesini başarabilseydik hayat normalleşirken de bu adımlardan peyderpey çıkışı da kolaylaştırmış olurduk. Salgın sınavını ekonomik olarak başarı ile geçiren ülkeler tam da böyle yaptı. Bu yüzden Türkiye’nin aksine, Avrupa’da hem bu sektörler hem de başta giyim sektörü olmak üzere tüketimde “intikam alışverişleri” olarak tanımlanan bir döngünün yaşanacağı öngörülüyor. Ülkemize mal ve hizmet ihracatı ile önemli bir olumlu etki göreceğiz ama iç talepteki toparlanma maalesef son çeyreklerden daha güçlü olamayacak. Makroekonomik istikrar açısından bakılırsa tüketim kalıbındaki bu değişim pozitif değerlendirilebilir lakin bunun bir tercih değil zorunluluk olduğunu fark ederek bir an önce kapsamlı teşvikleri hayata geçirmek gerekiyor. Son günlerde Meclis’e bütçeye gelir sağlayacak borç yapılandırma, sicil affı vb. düzenlemeler ile buradan sağlanacak gelirlerle finanse edilecek yeni istihdam sağlayacakların kamu yüklerinin azaltılmasını içeren teşviklerin gelmesi ekonomideki bu görünüm nedeniyle şaşırtıcı değil. Kısa sürede ilgili düzenlemelerin hayata geçirilmesiyle birçok firma bu teşviklere başvuruda bulunarak bilançolarındaki risklerini sınırlamaya çalışacaklardır. Kamu bütçesindeki daralan manevranın farkına varmak gerekiyor ancak şu an esas kanayan yaranın reel sektörün desteklenmesi olduğunu görerek çok daha kapsamlı ve adrese teslim teşviklere acil ihtiyaç söz konusu... İstikrar sağlamayacak olsa da yeniden Kredi Garanti Fonu teminatıyla yüksek tutarlı kredi paketleri ile bankacılık sektörünü arz yönlü rahatlatmak bile geçiş sürecinde bir alternatif olarak değerlendiriliyor olabilir.

Özetle salgın koşulları geride kalırken, ekonomi yönetimine reel sektördeki ağır tahribatla yüzleşecek kapsamlı bir aksiyon planı oluşturma ve bunları daha fazla vakit kaybetmeden hayata geçirme konusunda çok kritik görevler düşüyor. 
Yazarın Önceki Yazıları