• Dr. İnanç A. Sözer

IMF: Türkiye büyümek için çok cephane harcadı

14.06.2021 Pazartesi 12:10
Yeni haftanın odak noktası, uzunca zamandır beklenen NATO Zirvesi’nin Türkiye için çıkarımları olacak gibi görünüyor. Son günlerde toplantı sonuçlarına dair bir iyimserlik havası hâkim. Ben de toplantıdan sonra son yıllarda olduğu gibi ümit verici demeçlerin paylaşılacağını ancak ev ödevlerinin çok ağır ve fazla olması nedeniyle finansal kırılganlıklar ile yeniden yüzleşmek zorunda kalacağımızı tahmin ediyorum. İnsanlar kendi öz değerlendirmelerini, şirketler gerekirse nitelikli danışmanlarla çalışarak performans analizlerini ve ülkeler de her kesimden geri bildirim alarak kırılganlıklarını periyodik olarak yorumlayabilse yarına güçlü çıkabilmeyi başarabilirler. Ben babamdan iyi bir yaşam için vicdan muhasebesinin sürekli yapılması gerektiğini öğrendim. Çocukluğuma dair en iyi hatırladığım anılardan biri, babamın düzenli olarak yaptığı muhasebe değerlendirmesini içeren aile toplantılarıdır. Ne konuştuğumuzu çoğu zaman anlayamasam bile, mükemmel bir disiplin kazanmamızı sağlardı. Türkiye’de finansal piyasaların siyasi gündemdeki bir liderler toplantısına bu denli kilitlendiği zamanlar, bana özeleştiri ile disiplinin ne kadar eksik olduğunu ve aslında çok fazla kırılganlıklar biriktirdiğimiz için siyasetin ekonominin önüne geçtiğini düşündürüyor. Bugünkü toplantının yansımalarını, TL cinsi varlıklar veya Türk vatandaşları kadar bekleyen bir para birimi ya da millet var mı, emin değilim!

Türkiye ekonomisi için bu kritik öz değerlendirmeyi çok iyi yapan, yıllardır yakından takip ettiğim Uluslararası Para Fonu'nun (IMF) tüm üye ülkeler için hazırladığı yıllık rapor geçtiğimiz cuma günü yayımlandı (https://www.imf.org/en/Publications/CR/Issues/2021/06/11/Turkey-2021-Article-IV-Consultation-Press-Release-Staff-Report-and-Statement-by-the-50205). “IMF” adını duyunca bazılarının alerji kaptığının bazılarının ise kurtuluş reçetesi olarak gördüğünün farkındayım ama sahip olduğu güç ve bilgi birikimine saygı duyulması, tarafsız bir göz olarak kabul edilip çalışmalarından istifa edilmesi gerekir. Yeri gelmişken şahsi kanaatimi de ifade edeyim, Türkiye’nin IMF yardımı olmadan rahatlıkla yönetilebileceği kanaatindeyim ancak iyi yönetişim ilkelerini kaybedersek de IMF dışında ekonomileri ayağa kaldırabilen bir mekanizma var mı bilmiyorum. Sağ olsun, çok kıymetli Dr. Ömür Uras da “Ekonomi Yönetimi: Türkiye İçin Koordinasyona Dayalı Bir Model Önerisi” adlı kitabında bu düşüncemi bilimsel olarak ispatladı. Türkiye’nin IMF yardımı aldığı dönemler ile geniş kesimden koordinasyona dayalı IMF yardımı almadığı dönemi kıyaslayan çalışma, Türkiye ekonomisinin küresel krize rağmen 2007-2010 döneminde daha iyi performans ortaya koyduğunu gösteriyor. Ancak koordinasyonu kaybedince aynı sonucu söylemek ne mümkün… IMF her yıl bu raporları yazarken, Türkiye’nin önde gelen kamu ve özel sektör temsilcilerini dinleyerek hazırladığını önemle hatırlatmak isterim. Zamanında benim de çalıştığım kurumu temsilen defalarca katıldığım toplantılarda IMF’nin farklı görüşleri alma hassasiyetini gördükçe bu raporlar, bana nedense bürokrasinin kamuoyu ile paylaşamadığı düşüncelerini de yansıtan bir ayna gibi geliyor.

IMF bu yılki raporunda, Türkiye ekonomisinin salgında büyüyen ender ülkelerden biri olduğunu belirtse de rakip ülkelere kıyasla tamponlarını çok fazla tükettiğini de vurguluyor. IMF yönetimi birçok ülkenin salgına bağlı olarak daraldığı 2020 yılında bir istisna olan Türkiye’deki %1,8’lik büyüme oranı için gereğinden fazla bedel ödenmesini eleştiriyor. Zira bu büyümenin, kolay kolay düşemeyecek yapısal bir yükselişe yol açan yüksek enflasyona, kredibilitenin erimesine bağlı olarak yüksek dolarizasyona ve yine kolay artamayacak düşük rezerv yeterliliği (rezervlerin kısa vadeli dış borçlara oranı) nedeniyle yüksek dış finansman kırılganlığına yol açtığı belirtiliyor. Hal böyle iken en büyük riskler olarak kredibilitede ve tamponlarda ilave bir erozyona yol açacak para ve kredi politikalarında erken bir gevşeme veya diğer politikalarda bir hata, gelişmiş ülkelerde faiz artışı ve küresel çapta riskten kaçış sıralanıyor. Bu risklere karşı TCMB’nin bağımsızlığının güçlendirilmesi, rezervlerin artırılması, enflasyon beklentileri bozulursa da geçici ilave sıkılaştırma, bankacılık sektöründe aktif kalitesinin gözden geçirilerek bir çözüm sunulması, itibarlı bir maliye politikasının tesis edilirken geliri en düşük kesime hedefli ve geçici destekler verilmesi tavsiye ediliyor.



Nihayetinde Türkiye’de potansiyel büyüme son sekiz yılda %7’lerden %3,5’lere geriledi. İstihdamsız büyüme ve alım gücündeki erime, yeniden sürdürülebilir büyümenin gereklilikleri sağlanmadan durmayacak. Kırılganlık göstergeleri olarak sıralanan grafiğe bakıldığında, rakip ülkelere göre çoğunlukla kırmızı kart görmemizin sebepleri de ikircikli büyümeye aldanmamamız gerektiği de teyit ediyor. Cephaneleri tüketerek çok uzun süre büyüyemeyiz. Çin’den gelen ilave 3,6 milyar dolarlık swap hattı ve hatta yakında IMF’den sağlanacak rezerv artışından payımıza düşen bunun yaklaşık iki katı tutarın, rezervlerimizi artıracak olması bu gerçeği değiştirmiyor maalesef… Birçok yapısal reforma ihtiyaç duyduğumuz aşikâr ve bunların birçoğu da 12 Mart’ta açıklanan Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın 98 sayfalık Ekonomi Reform Paketi’nde ifade edildi. Ancak bunların kararlılıkla uygulanmasına ve bence daha da önemlisi mevcut koşullar altında bir reform gibi görülebilecek şeffaf bir durum değerlendirmesine ihtiyaç var.
Yazarın Önceki Yazıları